iSLAM DiNiN TEMEL BiLGiLERi

İslam Dininin Temelleri

İslam dinine mensup olan müslümanların (yani iman edip kabul etmiş olan mü’minlerin) ilk yapması gereken sorumlulukları, yaratılış gayemiz olan ibadetlerdir. İbadet deyince Allah rızası için yapılan herşey, bu konunun içine girmektedir. Ancak özellikle yapılması emredilen ibadetler, diğer ibadetlerden şüphesiz üstündür.

Yapılması emredilen (farz olan) şartlara İSLAMIN ŞARTLARI diyoruz.

İSLAMIN ŞARTLARI

   İslamın şartı 5 tir. Bunlar;

  1. Kelime-i Şahadet Getirmek 

  2. Namaz Kılmak

  3. Oruç Tutmak

  4. Zekat Vermek

  5. Hac Yapmak

Güzel Allah’ımızın, bize kendimiz için hayırlı olacak ve kendi katında değer verdiği en önemli ibadetler bunlardır. İbadetlerin sultanıdır. Birinci maddedeki (Kelime-i Şahadet) imanımızın, şahit olduğumuz (bir nevi söz vermek) olduğunu biliyoruz. İkinci maddede gelen NAMAZ ise, bir müslümanın en çok dikkat etmesi gereken ibadetlerdendir. Namazda gevşeklik ve terketmek harama sürükler, inkar etmek ise dinden çıkarır (dinin kesin ölçülerini inkar etmek, dinden çıkarır).

Namaz, Allah’ı anmak için en tesirli ibadettir. Tekbiriyle Allahı yüceltir, Kıyamıyla saygıda ayakta bekler, Kıraatiyle Allah kelamını okur, Rükusuyla Allah’ın huzurunda eğilir, Secdesiyle Alnını yere koyar ve oturuşuyla edep üzere, ilahi huzurda kulluk vazifesini yerine getirir vaziyetteki bir ibadet, Allahın en çok hoşuna giden amellerdendir. Önemli olan niyetimizin sağlamlığıdır. (Yeterki niyetimiz Allah rızası için olsun)

Zekat ve hac şartları ise, maddi durumumuzla bağlantılı ibadetlerdendir. İkisindede çok hayır vardır. Zekat ile fakirlik-zenginlik dengesi sağlanır, Hac ile Kıblemiz olan Kâbe ziyaret edilir, Peygamberimizin yaşadığı ayak bastığı topraklar beldeler görülmüş hatırlatılmış olur ve imanımızı artırmış olur. Bu yüzden hiçbiri kesinlikle gereksiz değil, aksine bizlere lazım olan şeylerdir.

İslam’ı güzel bir biçimde yaşamak istiyorsak, şartlarına uyarak ve uygulayarak huzura kavuşabiliriz. Hepsi bizim elimizde.
Huzur İslamda..

Müslüman = İslam olan.
İslam dinine inanmış kimselere müslüman denir.

Müslümanlık Nedir?

Müslüman’ın dini ölçülerle yaşamasını ifade eden bir terimdir.
Müslüman bir kimse eğer dininin gerektirdiği şeyleri yerine getirmekte hata ve yanlışlıklar yaparsa diğer bütün müslümanlığın suçu değil, o kişinin müslümanlığında bir sorun var demektir. Her müslüman, müslümanlığını en iyi şekilde yerine getirmeye çalışmalı ve gayret göstermelidir.

Nasıl Müslüman Olunur ?

Müslümanlık büyük bir şereftir. Kimisi anne babasının müslümanlığından dolayı müslüman olur. Kimisi de sonradan müslüman olur. Önemli olan bu dine girip Allah’a ve emirlerine inanarak, ebedi hayata hazırlanmaktan ibarettir.

Müslüman olmak için, Allah’ın BİR ve TEK olduğuna inanmak, Onun yarattığı meleklerine inanmak, Onun indirdiği kitaplara inanmak, Dini tebliğ etmek için gönderdiği peygamberlere inanmak, ölümden sonra tekrar dirileceğimize ve hesap vereceğimize inanmak, Kaza ve Kader’in Allah’ın dilemesiyle olduğuna inanmak ilk şartlardır. Bunlara İMANIN ŞARTLARI diyoruz. Bunlara inanmak farzdır.

İman ettiğini (yani inandığını) kalp ile tasdik dil ile tekrar etmek gerekir. Kalp ile tasdik demek, Yukarıda sayılan İMANIN ŞARTLARI’na kesin olarak kalben inanmak, şüphe duymamaktır. Dil ile tekrar ise Kelime-i Şahadet’tir.

Kelime-i Şahadet:

Eşhedü en-lâa ilâhe illallâah. Ve Eşhedü enne Muhammeden Abduhû ve Rasûluhû.

Anlamı: Ben Şahitlik ederim ki Allah’tan başka ilah yoktur. Ve yine şahitlik ederim ki Muhammed (sallallâhu aleyhi vesellem) Allah’ın kulu ve rasulüdur.

Eğer İmanın Şartlarına kalben inanıp, Kelime-i Şahadet‘i de söylerseniz, İnşallah Müslüman oldunuz demektir.

Müslümanın İlk Yapması Gereken Şeyler Nelerdir ?

Müslüman olan kişi, İslam dinine girmiş olur. İlk yapması gereken şeylerden en önemlisi dinini öğrenmesidir. İkincisi öğrendiğini uygulaması, Üçüncüsü ise, samimiyettir. İslam dininde bir takım farzlar (emirler) vardır. Bu emirler herhangi bir insan veya varlık tarafından değil, bir ve tek olan Allah tarafındandır. (Yani kısacası, Allah’ın emirlerine Farz Denir)

Müslümanlar ilk olarak FARZ‘ları öğrenip uygulamaya koyulmalıdır. Bu farzların en önemlileri İSLAMIN ŞARTLARI‘dır. (Bilgi için tıklayın)

Müslümanlık Nasıl Yenilenir, Tazelenir ?

Namaz kılan bir müslüman, zaten her namaz kıldığında TAHİYYAT oturuşundaki okuduğu dua’da, kelime-i şahadeti söylemektedir. Kelime-i Şahadet, kalben inanarak söylendiği taktirde müslümanlık sözleşmesi yapılmış veya tazelenmiş olur. Bu sözleşmeye sadık kalmak, aklı başında olan her müslümanın sorumluluğudur. Müslüman, sözünde durmalıdır.


İman eden müslüman, İSLAMIN ŞARTLARINI yapmazsa ne olur ?

Cenab-ı Hakk’ın Dergâh-ı Uluhiyyetine kulluk edasına vesile ve medar olan ibadet, İslâm, Şeriat’tir.

O halde, Din, dünya ve ahiret hayatında huzur ve mutluluk veren, bir düzendir. Bu düzen, Allah(cc)’ın koyduğu emir ve yasaklar ile ölçülenir, Rasulunun uygulamaları ve tavsiyeleriyle desteklenir, bunu kavrayanlar ve öğrenenler ile yayılır, öğretilir, ders alınır, yetiştirilir.

Günümüze kadar ne kadar çok din olursa olsun HAK DİNLER’in temel inancı kesinlikle değişmemiştir. Fakat insanlar, kendi fikir düşünce ve kendi anlayışlarını dine yansıtarak hüküm çıkarmaya kalktıklarından dolayı değiştirilmeler olmuşsada, hakiki DİN hiçbirzaman değişikliğe uğramamıştır.

Müslümanlarca bilindiği gibi günümüzdeki tevrat ve incillerin asıllarının olmadığı inancı vardır. Nitekim Kur’an-ı Kerim’e inanarak onu okuyarak ve onu rehber edinerek hayatını sürdürenler Ayeti Kerimelerin Meallerindeki uyarıları görmemeleri imkansızdır. Eğer Allah(cc) bir konuda üstüne basa basa uyarı veriyorsa, hakiki kullar taviz vermeden hikmetini bilmesede inanırlar. Sonuçta emir EN BÜYÜK YERDENdir..

En doğru söz Allah(cc)’ındır. Okuyalım:

Yahûdîler, Uzeyr Allah’ın oğludur, dediler. Hiristiyanlar da, Mesîh (Îsâ) Allah’ın oğludur dediler. Bu onların ağızlarıyla geveledikleri sözlerdir. (Sözlerini) daha önce kâfir olmuş kimselerin sözlerine benzetiyorlar. Allah onları kahretsin! Nasıl da (haktan bâtıla) döndürülüyorlar! (Tevbe suresi,30.ayet)

(Yahûdîler) Allah’ı bırakıp bilginlerini (hahamlarını); (hiristiyanlar) da rahiplerini ve Meryem oğlu Mesîh’i (Îsâ’yı) Rabler edindiler. Halbuki onlara ancak tek ilâha kulluk etmeleri emrolundu. O’ndan başka ilah yoktur. O, bunların ortak koştukları şeylerden uzaktır. (Tevbe suresi, 31.ayet)

Allah’ın nûrunu ağızlarıyla (üfleyip) söndürmek istiyorlar. Halbuki kâfirler hoşlanmasalar da Allah nûrunu tamamlamaktan asla vazgeçmez. (Tevbe suresi, 32.ayet)

Ey îmân edenler! (Biliniz ki), hahamlardan ve râhiplerden birçoğu insanların mallarını haksız yollardan yerler ve (insanları) Allah yolundan engellerler. Ve o kimseler ki, altın ve gümüşü biriktirirler ve onları Allah yolunda sarfetmezler, işte onlara elem verici bir azâbı müjdele! (Tevbe suresi, 34.ayet)

Dinde Zorlama Yoktur.

Kur’an-ı Kerim’de buyuruluyor ki:

Dinde zorlama yoktur. Artık doğrulukla eğrilik birbirinden ayrılmıştır. O halde kim tâğutu reddedip Allah’a inanırsa, kopmayan sağlam kulpa yapışmıştır. Allah işitir ve bilir. (Bakara suresi, 256.ayet)

Bu ayetin LÂ İKRÂHE FİD-DÎNİ (Dinde zorlama yoktur) ayetin tefsirinde şöyle yazar:

Bir islam memleketinde yaşayan müşrik, îmân etmek veya cizye vermek hususunda seçim hakkında sâhibtir. Böyle bir kimseye İslâm’ı kabul etmek için zorlama yapılamaz. Ancak mü’min olan kimseler dinden çıktıkları taktirde, ahidlerini bozduklarından dolayı tevbe etmezlerse cezâlandırılırlar (Elmalılı,c.2,863)

İSLAM NEDİR ?

Hz. Muhammed’in (sav), Allah’ın emriyle insanlara bildirdiği dindir. Bu din Allah’ın kabul ettiği ve emrettiği en son dindir.

Allah nezdinde hak din İslâm‘dır. Kitap verilenler, kendilerine ilim geldikten sonradır ki, aralarındaki kıskançlık yüzünden ayrılığa düştüler. Allah’ın âyetlerini inkâr edenler bilmelidirler ki Allah’ın hesabı çok çabuktur. (Âl-i İmrân suresi, 19.ayet)

Kim, İslâm‘dan başka bir din ararsa, bilsin ki kendisinden (böyle bir din) asla kabul edilmeyecek ve o, âhirette ziyan edenlerden olacaktır. (Âl-i İmrân suresi, 85.ayet)

(İslâm‘ı) Bütün dinlerden üstün kılmak üzere, Peygamberini hidâyet ve hak din ile gönderen O’dur. Şahit olarak Allah yeter.  (Fetih suresi, 128.ayet)

İslâmlıkta, Allah’a itaat etmek, Peygambere tâbi’ olmak ve din namına ne bildirilmişse, kalb ve dil ile tasdik, ve ayrıca onunla amel etmek şarttır.

Esma-ul Husna
Ana Sayfa

21 Mart 2008 | E-Posta | digg it | trackback | comment RSS feed

Yorum yok Yazan admin

Kategorisi Dini Bilgiler

Tüm güzellikleri yaratan Rabbimizi görmek, O’nun cemalini seyretmek, selamını dinlemek kadar büyük bir saadet olabilir mi? Bu büyük buluşmanın gerçekleşmesi akla göre mümkün, kaynaklarımıza göre kesin olduğu halde bazı insanlar bu konuda şüpheye düşebiliyorlar.

Allahu Tealâ’nın müminler tarafından görüleceği konusunda şüphesi olanlar şu soruları soruyorlar: Gözümüz bunca mesafeden güneşe bile bakamıyor. Güneşi ve bütün alemleri yaratan Yüce Allah’ın zatına bu göz nasıl bakacak, buna nasıl dayanacak? Ayrıca bir şeyi görmek için onun bir yönde bulunması gerekir. Allah hangi yönde gözükecek? Oysa Rabbül Alemin için o şu yönde bulunur demek mümkün değil.

Bu tür sorular her zaman sorulabilir. Bunlar bir müminin aklına da takılabilir. Bu durumlarda hemen şüpheye düşüp inkâra gitmek yerine, problemi çözmenin peşine düşüp, meseleyi incelemek gerekir.

Ahiret şartları dünya ile aynı değil

Önce, konumuzu aydınlatacak temel esasları hatırlayalım:

İmanın esası, gayba iman etmektir. Gayb, yok olan değil, var olduğu halde görülemeyendir. Çok şey var ki, onları görmediğimiz halde kabul ediyoruz. Var olduklarını çeşitli kanıt, işaret ve belirtilerden anlıyoruz. İşte Yüce Yaratıcımız, melekler, akıl, ruh görmeden kabul ettiğimiz varlıklardır.

İdrak ve algılama bakımından, içinde yaşadığımız dünyanın şartları ile ahiret aleminin ve cennetin şartları aynı değildir. Yüce Yaratıcımız zatını ahirette gösterecektir; ve elbette kullarına da o duruma uygun özellikler verecektir.

Bir şeyi görmek onun her şeyini görmeyi gerektirmez. Mesela biz, bir insana bakarken onun sahip olduğu her şeyi, her özelliğini görmüş olmayız. Gök yüzünü görürüz, fakat tamamını görmüş ve anlamış olmayız. Rasulullah A.S. Efendimiz de, Allahu Tealâ’nın, zatını, Adn Cenneti’nde Kibriye örtüsüyle perdeleyerek göstereceğini haber veriyor (Buharî, Müslim, Tirmizî).

Yani Cenab-ı Hak, mümin kullarına zatını gösterecektir. Fakat bu görme O’nun zatının tamamen anlaşılması, hiç noksansız görülmesi manasında değildir.

O’nu görmenin zevki kişiye göredir

Allahu Tealâ’yı görmek, O’nu bilmek, tanımak ve sevmek gibidir. Hiç kimse Cenab-ı Hakk’ı tam olarak bilmiş, tanımış ve sevmiş değildir. Ancak, her kul irfan derecesine göre O’nu sever. O’nu tam olarak görmek de mümkün değildir. Fakat farklı derecelerde de olsa görmek mümkündür. Bu da gören gözleri aydınlatmaya, seven gönülleri vuslat neşesiyle mest etmeye yetecektir.

Rasulullah A.S. Efendimiz’in belirttiği gibi, Allahu Tealâ yüce zatını nurla perdelemiştir. Eğer o perdeyi açacak olsaydı bütün alem yanardı. (Müslim, İbnu Mace) Bu durum, dünya şartlarında böyledir. Gözlerimiz dünyada O’nu görmeye güç yetiremez. Allahu Tealâ’nın cemalini görme saadeti cennette gerçekleşecektir. Allahu Tealâ cennette müminlere ayrı bir güç ve özel bir kabiliyet verecek, cemalini öyle gösterecektir. Ancak her kulun Yüce Mevlâ’ya yakınlığı ve Cemalullah’ı seyirdeki zevki bir olmayacaktır. Herkes, dünyadaki iman, irfan ve edebine göre farklı tatlar alacaktır.

O, yönlerle sınırlı değildir. O’nu görmek de…

Allahu Tealâ’yı görmek için bir mekâna ve yöne de ihtiyaç yoktur. O şu anda bizi ve bütün varlıkları görmektedir. Bu görmesi bir yön, mekân ve zaman ile sınırlı değildir. O herşeyi yöne, zamana ve mekâna bağlı olmadan görür. Görmesi göz gibi bir vasıta ile değildir. Kendisini de ahirette bütün yönlerden uzak, zaman ve mekândan arınmış bir şekilde, bildiğimiz şartlara bağlı olmadan gösterecektir. Bu haktır, gerçektir. Buna inanmak ve hazırlanmak gerekir. Allahu Tealâ’nın ahirette görülmesi Kur’an, Sünnet ve alimlerimizin görüş birliği ile sabittir. İnkâr eden, cahil veya gafildir. Cezası da bu nimetten mahrum olmaktır.

Rasulullah A.S. Efendimiz’in belirttiği gibi, Yüce Rabbimiz’i görmek için ölmek gerekir (Müslim, Tirmizî).

Kim Allahu Tealâ’ya kavuşmayı sever ve isterse, Allah da ona kavuşmayı sever. Kim Allahu Tealâ’ya kavuşmayı sevmezse, Allah da ona kavuşmayı sevmez. (Buharî, Müslim, Tirmizî)

Onun için aşık müminler, bir an önce O’na kavuşmak için can atarlar.

O gün nice yüzler rablerine bakarlar

Şimdi, bizlere Allah’ın cemalini görme nimetini müjdeleyen ayet ve hadisleri görelim. Böylece hem konuya daha çok vakıf olacak, hem de şevkimiz artmış olacaktır.

Yüce Rabbimiz buyurur ki: “O gün nice yüzler nur içinde parlamaktadır. Rablerine bakmaktadır.” (Kıyame/22-23)

Allah için güzel amel işleyenlere en güzel karşılık (Cennet) ve bir de fazlası (Allah’ın cemalini seyretme) vardır.” (Yunus/26)

Rasulullah A.S. Efendimiz bu ayeti okuduktan sonra şöyle buyurmuşlardır:

Cennet ehli cennete, cehennemlikler de cehenneme girdikten sonra, Allah tarafından görevlendirilmiş bir melek şöyle seslenir:

- Ey Cennet ehli! Allahu Tealâ’nın size verdiği bir sözü var, şimdi onu yerine getirmek istiyor. Bunu duyan Cennet ehli:

- Allah bizim yüzümüzü parlattı, terazimizi sevaptan yana ağır getirdi, bizi cennetine koydu, cehennemden kurtardı ya! derler.

O anda Alleh cemalinden perdeyi kaldırır. O’nu seyrederler. Vallahi Allah onlara, cemaline bakmaktan daha güzel ve gözü aydınlık edecek bir nimet vermemiştir.” (Müslim, Tirmizî, Nesaî)

Ashabtan bazıları, “Ya Rasulallah! Ahirette Rabbimiz’i görecek miyiz?” diye sordular. Rasulullah A.S. Efendimiz de,

Siz bulutsuz bir gecede dolunayı görmek için bir zorluk çekiyor musunuz? diye sordu. Ashab,

Hayır ya Rasulallah” dediler. Efendimiz tekrar:

Bulutsuz bir günde güneşi görmekte bir zorluğunuz olur mu?” diye sordu. Ashab,

Hayır!” dediler. Rasulullah A.S. Efendimiz de,

İşte Rabbiniz’i de bu rahatlık ve netlikte göreceksiniz” buyurdu. (Buharî, Müslim, Ebu Davud, Nesaî, İbnu Mace)

Cerir b. Abdullah R.A. anlatıyor: “Gece vakti Rasulullah A.S. Efendimiz ile birlikte oturuyorduk. Efendimiz bir ara ondördündeki dolunaya baktı, peşinden şöyle buyurdu: ‘Hiç şüphesiz şu dolunayı rahat ve açıkça gördüğünüz gibi Rabbiniz’i de göreceksiniz. Siz, gücünüz yettiğince güneş doğmadan ve batmadan önceki namazları muhafaza etmeye çalışın.

Allah Rasulü A.S. peşinden şu ayeti okudu: Güneşin doğmasından ve batmasından önce Rabbin’i hamd ile tesbih et ki, O’nun hoşnutluğuna ulaşasın.” (Taha/130) (Buharî, Müslim, Ebu Davud, Tirmizî)

Bu hadiste, cenneti ve Cemalullah’ı isteyenlerin namaza sarılması gerektiğine işaret vardır.

Cennette Allahu Tealâ’nın cemalini seyretme cuma günleri olacaktır. O gün cennet ehlinin bayramıdır. (Ebu Ya’la, Heysemî)

Allahu Tealâ cennette müminlerle konuşacak, onlara selam verecektir. (Yâsin/55-58) Bu ne büyük mutluluktur!

Talep eden, isteğine kavuşur.

Bütün bunlar doğru ve sağlam bir imanın ve Allah rızası için yapılan salih amellerin neticesidir. Rabbini seyretmekle şereflenecek gönlünü ve gözünü temiz tutanlara ne mutlu!

Rasulullah A.S. Efendimiz Allahu Tealâ’yı miraçta görmüştür. Sahih olan ve kalplerin huzur bulduğu görüş budur. Bu saadet, dünyada Efendimiz’den başkasına nasip olmamıştır.

Dünyada arifler, Allahu Tealâ’nın zatını değil, azamet ve kudretinin tecellilerini görürler. Buna müşahede denir. Yüce Rabbimiz’le dünyada konuşmak mümkündür.

Allahu Tealâ’yı rüyada görmek mümkündür. Bu caizdir ve gerçekleşmiştir. Efendimiz A.S. Rabbimiz’i çok defa rüyasında görmüştür. Mezhep imamlarından ve salihlerden çoğu Allahu Tealâ’yı rüyada gördüklerini anlatırlar.

Efendimiz A.S.’ın diliyle dua edelim:

Allahım! Senden ölümden sonraki hayatın rahatlığını, cemalini seyretmenin lezzetini ve sana kavuşmanın şevkini isteriz.

Nurullah Toprak
Menzil.net’ten alınmıştır. 

 

Cennet’te duygular tatmin olunca,
Herkes rahat, herkes huzur bulunca,
Gözler, gönüller, nefisler doyunca,
Eşler karşılıklı mutlu olunca,
Ve tüm zevkler en doruğa çıkınca,
Cennet nimetleri tamam olacak.
Ama ruhlar, yine garip kalacak!
Ancak Cemâl ile tatmin olacak.
Allah yiyiniz, içiniz diyecek,
Ne dilerseniz vereyim diyecek.
Nefisler, bedenler yeter diyecek,
Bütün nimetlerin tamam diyecek.
Ruhlar bu hitaba aşık olacak,
Hem bedeni, hem Cennet’i aşacak.
Seni isteriz, seni diyecekler,
Göster bize cemâlin diyecekler.
Madde ötesi varlık olan ruhlar,
Madde ile nasıl tatmin olsunlar?
Cennet ruhlara yetersiz kalacak,
Onlar Allah aşkı ile yanacak.
Allah, mü’minlere hitap edecek,
Kullarım sizden razıyım diyecek.
Ruhlar ve gönüller daha coşacak,
Allah‘ın aşkı onları yakacak.
Ya Rab! seni isteriz diyecekler,
Göster bize cemâlin diyecekler.
O an Cennet’i bir nûr kaplayacak,
Ama o nûr, başka bir nûr olacak.
Cennetlerde ruhsal feyiz olacak,
Tüm mü’minler Allah diye yanacak.
Ruhlar, Cemalullah ile yanarken,
Mevlam! seni isteriz, seni derken,
Rabbü’r-Rahîm’den selamlar gelecek,
Allah kullarına selam verecek.
Bu selamı tüm duygular duyacak,
Hücreler tek, tek selamı alacak.
Bu selamla Cennet ehli coşacak,
Güzel Cennet, daha güzel olacak.
Ruhsal zevkler maddeleri aşacak,
Cennet ehli gerçek aşkı tadacak.
Aşkla yanan gönüller yalvaracak,
”Len terânî” ye razı olmayacak.
Gönüller Tûr-i Sîna’yı aşacak,
Ve makamı mi’rac’a ulaşacak.
Ruhlar, yana, yana kemal bulunca,
Velayet makamları aşılınca,
Gönüller cennetlerden arınınca,
Ruhlar yalnız Allah diye yanınca,
Ruhsal seyr-u sulûk tamamlanınca,
Manevi perdeler tek tek kalkacak!
Aşıklar, maşûkuna kavuşacak.

ALLAHU EKBER

Bilindiği gibi Allah(cc), içerisinde bulunduğumuz kâinatın ve bilemediğimiz olan herşeyin yaratıcısı, yöneticisi ve gerçek sahibidir. İster dünya olsun, ister ahiret olsun, isterse başka gezegenler veya hayatlar olsun hepsinin ilmi, gözetçisi olan bir tek kişi vardır. O da Allah(cc)’tır.

Yine kendi yaşadığımız yerden örnekler ve dersler çıkartacak olursak, gezegenler gökler, bulutlar, dağlar taşlar, ağaçlar ve çiçekler, canlılar, insanlar, hayvanlar ve tüm varlıklar şüphesiz muhtaçtırlar. Canlılar muhakkak nefese, rızka ve yaşama ortamına muhtaçtırlar.

İnsandaki en büyük özellklerden biri olan AKIL ile gerçek manada düşünüldüğünde, ACABA NEDEN YARATILDIK sorusunu kendi kendine sorması bir nevi ilahi kapıya yönelmedir. Eğer yaratılma gayesini bilir ve ona göre hayatını sürdürürse işte bu ilahi kapıya doğru yol alır. Aksi taktirde pişman olacağı bir seyre çıkmış olur.

Şükür ettiğimizde veya Fatiha suresini okuduğumuzda içerisinde geçen ifade “ELHAMDÜLİLLAHİ RABBİL ALEMİN” (Alemlerin Rabbi Olan Allah’a hamdolsun, ki Hamd Alemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur) bazı derin düşüncelere vesile olabilir. Nitekim Alemler deyince insan alemi, cin alemi, melekût alemi, hayvanlar alemi, sudaki alem, gökteki alem gibi binlerce âlemin var olduğuna inanmak da, elbetteki imanın alametlerindendir. İşte bu alemlere Rab olan, eğiten, yöneten bir varlığın olması gerekir. Herşey başı boş bırakılsaydı muhakkak düzen bozulurdu. Eğer birden fazla yönetici olsaydı yine düzen bozulurdu.

İşte bunca varlığın, alemin, ihtiyaç sahiplerinin canlı cansız olan herşeyin gerçek sahibi olan birisinin gücünü tahmin etmek gerçekten AKIL işi değildir. Onun yüceliğini ve kuvvetinin büyüklüğünü idrak edemesekde, ona KUL olduğumuzu bilmemiz ve ona göre hareket etmemiz en yerinde davranış olacaktır. Onu övmek ve yüceltmek, onu sevindirecektir.

Yaşadığımız dünya gezegeni direksiz ve desteksiz olarak boşlukta duruyor. Aynı zamanda durmadan dönüyor. Bunun gibi sayısını bilemediğimiz kadar gezegen, ayrı ayrı özelliklere çeşitliklere sahip olduğu halde, onları bir nizam ve ölçü içerisinde yöneten, haberi olan, büyük bir varlığın yokluğuna inanmak gerçekten ahmaklıktır.

O, herşeye gücü yetendir. Hiçbirşey ona ağır gelmez. Allah (cc) için, Bir sivrisineği yaratmak ile, bir Âlemi yaratmak arasında hiçbir zorluk yoktur..

Yaratan O’dur, Yöneten O’dur, Hüküm veren O’dur. Bütün güçlerin kaynağı yine O’dur. O, Allah‘tır. (Celle celâluhû)

Biz O Allah’ı hamd eder, tesbih eder ve zikrederiz. Biz O’na aitiz, O’ndan geldik, O’na döneceğiz.
Hamdolsun Alemlerin Rabbi Olan Allah’a…

Allah(cc)’ın, altısı Zâtî, sekizi Subûtî olmak üzere 14 sıfatı vardır.

Zâtî Sıfatlar:

Zâtî sıfatlara, Tenzihi ve Selbi sıfatlar da denir.

VÜCUD: Var olmak demektir. Onun varlığı kendinden olup, başka bir varlığa bağlı olmayan bir zâttır. Bütün herşeyi yaratan birisinin var olması gerekir. Bu yüzden Allahü Teala’ya Vâcibü’l-Vücûd denilmiştir. Allah’ın yok olduğunu iddia etmek, onun yarattığı bütün kâinat ve içindekilerin varlıklarını inkâr etmeyi gerektirir. Çünkü herşeyi yaratan ve var eden O’dur.

KIDEM: Allah(cc)’ın varlığının ezeli olması. Onun varlığının başlangıcı yoktur ve varlığı zamana bağlı değildir. Yani önce yok iken sonradan var olmuş değildir. Geçmişe doğru ne kadar gidilirse gidilsin Allah(cc)’ın var olmadığı bir an bile yoktur ve düşünülemez. Zaten zamanı ve mekânı yaratan da O’dur. O Allah(cc) ki zaman kayıtlarından münezzehtir.

BEKA: Allah(cc)’ın varlığının sonu olmaması. Bâkî ve Sonsuz olmasıdır. Onun varlığının başlangıcı olmadığı gibi sonu da yoktur. Herzaman vardı ve hep var olacak. Geleceğe doğru ne kadar gidilirse gidilsin onun yok olduğu veya varlığının sona erdiği hiç bir an olamaz. Başlangıcı olmayan bir varlığın sonunun olmaması gerekir.

MUHALEFETÜN LİL-HAVÂDİS: Allah(cc)’ın sonradan yaratılan hiçbir varlığa benzememesidir. Her ne akla geliyorsa veya düşünülüyorsa o Allah değildir. Çünkü akla gelen ve düşünülen şeyler hep sonradan yaratılmış, yok iken var olmuş şeylerdir.

KIYAM Bİ-NEFSİHÎ: Allah(cc)’ın hiçbir varlığa ihtiyaç duymamasıdır. Allah(cc), hiçbirşeye bağımlı ve muhtaç değildir. Bilakis yaratılan varlıklar ona muhtaçtır.

VAHDANİYET: Allah(cc)’ın bir ve tek olmasıdır. Sıfatlarında, ilahlığında, yaratıcılığında, benzerliğinde ve diğer özelliklerinde eşi/ortağı yoktur.

Subûtî Sıfatlar:

HAYAT: Allah(cc)’ın hayat sahibi olmasıdır. Ayrıca hayatın sahibidir. O her zaman yaşamıştır ve herzaman yaşayacaktır. Onun hayatının başlangıcı ve sonu yoktur.

İLİM: Allah(cc)’ın herşeyi bilmesidir. Kâinatı ve içindekileri ve bizim bilmediğimiz nice şeyleri yaratan bir yaratıcının, herşeyi en ince ayrıntısına kadar bilmesi gerekir. Bu yüzden Allah(cc)’ın ilmi hiçbirşeye sığmaz, çünkü O herşeyin ilmini bilir.

SEMİ: Allah(cc)’ın herşeyi duyması/işitmesidir. Onun işitmesi kulak ile değildir. En uzak yerdeki bir şeyin sesini, fısıltısını duyar. Uzaklığı yakınlığı yaratan da Odur. Ona hiçbirşey uzak değildir.

BASAR: Allah(cc)’ın herşeyi görmesidir. Onun görmesi göz ile değildir. Eğer Onun görmesi göz ile olsaydı, görebilmesi için göze muhtaç olurdu. Oysaki Allah(cc) hiçbirşeye muhtaç değildir. Karanlık ve Aydınlık dahil olmak üzere onun görmesini hiçbirşey engelleyemez. Allahü Tealâ, zifiri karanlık bir yerdeki siyah taşın üzerinde gezen siyah karıncayı bile görür.

İRADE: Allah(cc)’ın herşeyi istediği gibi dileyebilmesidir. Onun dileği sınırlı değildir. Ne isterse onu yapabilir. Bu kâinatta olmuş ve olacak herşey, Allah(cc)’ın dilemesiyle olmuştur. Onun dilediği muhakkak olur ve dilemediği de muhakkak olmaz.

KUDRET: Allah(cc)’ın herşeye gücü yetmesidir. Kâdir olan Allah(cc)’ın dilediğini yerine getirebilecek kuvvet ve kudrete sahiptir.

KELÂM: Allah(cc)’ın ağız, harf, ses vs. gibi hiçbirşeye muhtaç olmadan konuşmasıdır. Allah(cc)’ın kelâmı, onun sözü demektir. Allah(cc) peygamberlerine bildirdiği vahiyler, onlara verdiği ilâhî kitaplar ve gönderdiği ilhamlar onun Kelâm sıfatının neticesidir.

TEKVİN: Allah(cc)’ın yaratmasıdır. O, gördüğümüz görmediğimiz herşeyi yaratandır. Yaratan sadece O’dur. Ondan başka yaratan yoktur. Yaratmak Allah(cc)’a mahsustur. Onun yaratmasına hiçbirşey engel değildir. Ayrıca onun için, göğü yaratmak ile bir sivri sineği yaratmak arasında hiçbir fark yoktur. Allah(cc), iradesi sonucu Kudretiyle Tekvin eder. Başka bir deyişle, dilediği bir şeyi yaratmaya gücü yeter.

Kur’an-ı Kerimde buyuruluyor ki:

Allah göklerin ve yerin nurudur.” (Nur: 35)

Allah-u Teâlâ Ehadiyet mertebesinde bir gizli hazine iken; rahmetinin cemâlini, kudretinin kemâlini, azamet ve celâlini, sanatının inceliğini ve hikmetinin sırlarını duyurmayı irade buyurdu. Bunun üzerine ruhlar âlemini ve cisimler âlemini yarattı.

Bir Hadis-i kudsî’de şöyle buyurmaktadır:

“Ben gizli bir hazine idim, bilinmeyi arzuladım, bunun için de mahlukatı yarattım.” (K. Hafâ)

Bunu bir bilgi, bir haber değil, aynı zamanda bir emir olarak kabul etmek gerekiyor. Çünkü Allah-u Teâlâ’yı tanımak insanın en başta gelen vazifesidir.

Allah-u Teâlâ’nın varlığı kadimdir, evveli yoktur. Zamandan da ezelden de önce vardı. Zât-ı akdes’inin varlığından evvel hiç bir şey yoktu. bütün varlıklar O’nun buyurduğu bir kelime ile meydana çıkmışlardır.

Hadis-i şerif’te buyurulduğu üzere:

“Allah var idi ve Allah’tan başka bir şey mevcut değildi.” (Buharî. Tecrid-i sarih: 1317)

Sonra varlığını ve kemalini duyurmayı, hikmetiyle kâinatı ve insanları yaratmayı irade buyurdu ve dilediği şekil ve nizam üzere yarattı.

Allah-u Teâlâ Âdem Aleyhisselâm’ın belinden zürriyetini çıkarıp onları akıl sahibi yaptı ve onlara hitapta bulundu. İman ile emir buyurup, imansızlıktan nehyetti.

Onlar o anda zerreler gibiydiler.

Hakikat.com’dan alınmıştır.

 

Var olan Allah(cc)’tır. Başlangıcı ve sonu olmayan, herşeyi gören, işiten, bilen ve akılların almadığı bir varlıktır. Şekli şemali bilinmez tahmin edilemez. Hiçbirşeye ihtiyacı yoktur. Bütün mahlukatı yaratan ve yönetendir. Herşeyin gerçek sahibidir. Doğmamıştır, doğurmamıştır, anne baba çocuk gibi herşeyden münezzehtir, uzaktır. Sığınılacak kudrete ve merhamet eden bir rahmete sahiptir. Hiçbirşey onun denginde değildir ve olamazda. O, İlah’tır. Ondan başka ilah yoktur (LAİLAHE İLLALLAH)

İHLAS SURESİ
Esirgeyen ve Bağışlayan Allah’ın adıyla.

1) De ki: O Allah, birdir.
2) Allah, Samed’dir (herşey O’na muhtaçtır, daimdir, hiçbir şeye ihtiyacı olmayandır).
3) O, doğurmamıştır ve doğurulmamıştır.
4) Ve hiçbir şey O’nun dengi değildir.

FELAK SURESİ
Esirgeyen ve Bağışlayan Allah’ın adıyla.

1) De ki: Sabahın Rabbine sığınırım.
2) Yarattığı şeylerin şerrinden,
3) Karanlığı çöktüğü zaman gecenin şerrinden,
4) Düğümlere üfüren-kadınların şerrinden,
5) Ve hased ettiği zaman, hasetçinin şerrinden.

NAS SURESİ
Esirgeyen ve Bağışlayan Allah’ın adıyla.

1) De ki: Sığınırım ben insanların Rabbine,
2) insanlarin Melikine (mutlak sahip ve hakimine),
3) İnsanlarin İlâhına.
4) O sinsi vesvesenin şerrinden,
5) O ki insanların göğüslerine (kötü düşünceler) fısıldar.
6) Gerek cinlerden, gerek insanlardan (olan bütün vesvesecilerin şerrinden Allah’a sığınırım!)

Kuran’a Giriş

Müslüman, Hıristiyan, Musevi, ateist, hangi dinden ve inançtan olursanız olun hoş geldiniz.

Kaybedilmiş en eski bilginin kapısındasınız. Ancak size Mevlana gibi “Gel, ne olursan ol yine gel.” demeyeceğim, tam aksine şunu diyeceğim;
Kaybedilmiş o eski bilgiyi aramıyorsan git, taşımak için gerekli gücün yoksa da git, gençsen ve henüz heveslerini yaşıyorsan sen de git.
Korkmadan git ve iyi bir insan olarak korkmadan yaşa, çünkü yaşamın gerçekliği bizim neye ve nasıl inandığımızı önemsemeyen bir gerçekliktir.
Gelirsen de korkmadan gel ve bil ki burada sırlara, mucizelere ve bilgisizliğe yer yoktur. Aksine Diyanet İşleri Başkanlığı başta olmak üzere, Allah hakkında bilmediği şeyler söyleyen tüm din adamlarına açık bir meydan okuma vardır. Meydan okuyansa az sonra okuyacağımız Kuran’dır. Okuyacağımız bu Kuran bizi Muhammet’ten İsa’ya, Musa’dan Davut’a gezdirecek, sonra da anlamış olmaktan huzur duyacağımız İbrahim’in gerçek din anlayışına götürecek. Nedir o gerçek ?

O büyük gerçek; Gerçekten var olan ve hiçbir güç tarafından yaratılmayan, hiçbir şeye benzemeyen, bir eşi daha olmayan, hiçbir şeye ihtiyaç duymayan, artmayan ve eksilmeyen, değişen ama asla yok olmayan, ezelden gelip ebede giden sonsuz maddi âlemin herşeyin başlangıcı ve esası olmasıdır.

Evet ama nasıl olur, varlığın karşıtı yokluk değil mi?
Bir şey varsa, onu yoktan yaratan bir Allah olması da gerekmez mi?

Evet gerekmez! Zaten biz insanları hayali bir Allah anlayışına götüren en büyük suçlu da bu varlık ve yokluk kargaşası değil mi? Bilmeli ki, sonsuz âlem varlıkla yokluk denen bu zıtlığın arka arkaya gelmesiyle sonsuz olmaktadır. Bize ne yıldızların en arkasında ne var ne yok, ister varlık olsun ister yokluk, Allah mekandan münezzehtir diyen siz değil miydiniz? İlla da uzak, ama çok uzak bir yerlerde saklanıyor olması mı gerek! Bir yandan O insanın kalbindedir deyip de, diğer yandan yedi kat göğün arkasına atıp unutmak yakışıyor mu? Hem düşünsenize, her şey vardan ibaret olsaydı Allah yokluğu yaratamamış, eğer her şey yoktan ibaret olsaydı o zaman da kendiliğinden yok olmuş olmaz mıydı?

Özetle, her şey bilimin söylediği bir gerçeklik içindedir ve Allah insanlık tarihi içinde tanımlanan özel bir kelimedir.

Haz. Muhammet diyor ki; “Sözün güzeli, doğru ve kısa olanıdır.”
Hem doğru hem kısa olan şu ki;
Allah kelimesinin aslı El İlah’tır ve bu Diyanet İşleri Başkanlığı’nın da bildiği bilimsel bir gerçektir. Ne olduğunu bilmeden kullandığımız Allah sözcüğü, söz ettiğimiz El İlah kelimesinin söylenişinden kaynaklanan bir kısaltmadır, hepsi bu kadar basit. Ancak önemsizmiş gibi görünen bu kısaltma hepimizi aldatmakta, tüm kitapların ve peygamberlerin anlatmaya çalıştıkları yaratıcı tek ilah gerçeğini örtmektedir.
Biraz daha açarsak;
El İlah kelimesindeki “İlah” ; Hiç yok olmayan, sonsuz güç sahibi, inanılacak tek gerçek varlık demektir. Kimdir o inanılması mecburi olan tek güç, kimdir o tek gerçek varlık?
Cevabı kelimenin kendi içinde verilir, “El”. Bu El’deki L harfi (lam) materyalistlerin savunduğu görünen sonsuz maddi âlemi; Bir, birlik, birliktelik anlamında kullanılan E harfi (elif) ise bu sonsuz maddi âlemle, üzerinde var olan insanın artık sonsuza kadar sürecek olan ayrılmaz birlikteliğini anlatır. Bu kavram bütünlüğünden insanı yok ettiğinizi varsayarsanız, görürsünüz ki El’in birliği de ilahlığı da bozulur gider, geriye kendi sonsuzluğunda bilinmeyen bir âlem kalır.

İsa’nın, Musa’nın ve Muhammet’in büyükbabamız dedikleri İbrahim’in doğal dini iki şeyi bilmek ve ona göre davranmak demektir.
Bunlardan biri El İlah’ın varlığını, birliğini ve gerçekliğini bilmek, diğeri ise öldükten sonra gelecek bir zaman içinde, tıpkı bugünkü gibi maddi olarak dirilip bir daha hiç ölmeyeceğimizi bilmektir.
İlahımız El’in varlığını, birliğini ve gerçekliğini kısaca anlattım. Kıyamet dediğimiz diriliş bilgisini okuyup anlamayı ise size bıraktım.
Anlattıklarıma inanmadıysanız, kendinizi peygamberinizin yerine koyup bir düşünün bakalım; Herkesin yaptığı gibi görmediği, bilmediği, anlatamadığı ve ispatlayamadığı bir Allah’tan söz ederek bizi aldatmış olabileceğini kabul edebilir, ona yakıştırabilir misiniz? Hepsi bir yana işte Kuran önümüzde okunmayı bekliyor, bakın bakalım kendi benliğinizin öğretilmiş yalanlarından başka bir yalan bulabilecek misiniz?

Bu noktada itiraf etmek isterim ki, El İlah konusunda eski milletlerin yaşadığı bir güçlüğü kendim de yaşadım ve onlara hak verdim. El İlah kelimenin doğrusu olmakla birlikte okunuşu ve söylenişi dilde epey güç. Bu nedenle bir ara onların yaptığını yapmayı ve kelimeyi kısaltıp Ellah olarak yazmayı düşündüğüm halde sonradan vazgeçtim. Çünkü şeytanın büyük yalanı bu küçük ayrıntıda saklanıyor ve bu yalanı ortaya çıkarmak için doğruyu vurgulamak zorundayız.

Bu çalışmadan maksadım sadece Kuran’ı anlamak ve paylaşmak değil, Türk toplumunun türban gibi saçma bir nedenle bölünmesi karşısında bile üzerine ölü toprağı serpilmiş gibi hareketsiz duran, daha da tehlikelisi papağan gibi atalarından duyduğunu tekrar eden Diyanet İşleri Başkanlığını ve Üniversiteleri tahrik edip harekete geçirmektir. Bu çeviri sadece bir öneridir, doğrulamak ya da çürütüp daha doğrusunu öğretmek bilim adamlarının görevidir.

Bir şey daha var. Mürit Kefer’in hatıralarını okuyanlar bilir, rahmetli materyalist müftü Turan Dursun ile orada helalleşmiştim. Şimdi helalleşmem gereken biri daha var ve sıra rahmetli hocamız Elmalılı Hamdi Yazır’da. Kuran’ın korunması konusunda o kadar hassas ki, rahmetli eski mebuslardan Mustafa Fehmi’nin bir mısraını tercüme ettiği Kuran çalışmasının önsözüne koymuş, Kuran’ın Türkçeleştirilmesinden söz edenleri şöyle azarlıyor;

“Türkçe Kuran mı var be hey şaşkın!”

Elbette ne kast ettiğini çok iyi biliyorum ama söylediği kastını aşmış ve doğrultulmayı hak etmiştir.
Şimdi, kuran kurslarında Arapça öğrenmek uğruna helak olan çocuklarımızı kurtarmak adına ben de kendisine ve kendisi gibi düşünenlere şöyle diyorum;

“Asıl şaşkın sen olmalısın ki; Ya Kuran okumuyorsun, ya Arapça okuduğun için anlamıyorsun, ya da El İlah’ın gerçekliğine değil de kendi nefsinin fısıldadığı içi boş hayallere inanıyorsun.

Yoksa bu garip millete bir kastın mı var ki çocuklarımızı kitap taşıyan idraksiz eşeklere benzetmeye çalışıyorsun, söyle hangisi?

Ama kastın ne olursa olsun, sen de göreceksin ki güneş balçıkla sıvanmaz ve gerçek belirince hayaller yok olur.”

Kur’an-ı kerim okumak ve dinlemek

Sual: Kur’anı Türkçe tercümesinden okumak uygun mu?
CEVAP
Hayır, değildir. Diyanetin hazırladığı Kur’an-ı kerim mealinin önsözünde diyor ki:
(Kur’an-ı kerim, yalnız Türkçeye değil, hiçbir dile hakkıyla çevrilemez. Eski tefsirlerin ışığı altında verilen manalara da tercüme değil, meal demek uygundur. Kur’anın yalnız manasını ifade eden sözleri, Kur’an hükmünde tutmak, namazda okumak caiz olmaz. Hiçbir tercüme, aslının yerini tutamaz.)

Büyük İslam âlimi İbni Hacer-i Mekki hazretleri buyurdu ki:
(Kur’an-ı kerimi Arapçadan başka harf ile yazmak ve Kur’an-ı kerim yerine tercümesini okumak haramdır. Kur’an-ı kerimi tercüme etmek başka, yapılan tercümeyi Kur’an yerine koymak başkadır. Arapçadan başka harf ile yazmak ve böyle yazılmış olanı okumak haramdır. Kur’anı Arapça harflerle, okunduğu gibi yazmak bile haramdır.) [Fetava-i fıkhıyye s.37] Sitede deniyor ki: (Kur’anı Arapça harflerle, okunduğu gibi yazmak suretiyle değiştirmek bile haramdır.) Buna göre, Latin harfleriyle okunduğu gibi yazmak nasıl caiz olur? Sitede İslam harfleriyle yazıldığı gibi Latin harfleriyle de sureler yazılmıştır. Bu caiz midir? Suudilerin hacılara dağıttığı Mushafta okunuşuna yani tecvit kaidesine göre yazılmıştır. Bu caiz oluyor mu?
CEVAP
Kur’anı okunduğu gibi yazmak başka, bilmeyen birisine öğretmek niyetiyle okunuş şekliyle yazmak başkadır. Sitede ayrıca sesli olarak da veriliyor ki, yanlış okunmasın diye.

Sual:

Suudilerin dağıttığı Mushafta, okunuşuna göre yazılmışsa, yani bazı harfler eksik veya fazla ise caiz olmaz.

Latin harfleriyle yazmak haramdır. Ama zaruret olunca, Mushafı değil, bazı sure ve âyetleri Latin harfleriyle yazmak caiz olur. Mushafı Latin harfleriyle yazmak için bir zaruret, bir ihtiyaç mevzubahis olamaz. Ama İslam harflerini bilmeyen, namazda okuyacağı, sure ve duaları Latin harfleriyle yazıp öğrenebilir. Sonra bilen birisine dinlettirir, doğru denirse okumaya devam eder.

Sual:
Âyet-i kerimelerin mealleri okunurken bunlardan önce besmele okumakta ve sonunda (sadekallahülazim) demekte herhangi bir sakınca var mıdır?
CEVAP
Besmele çekilir de, sadaka…. denmez, çünkü onlar Allah’ın kelamı değil, mütercimin anladığı manalardır. Yanlış olma ihtimali her zaman mevcuttur. (Sadakallahülazîm = Allahü teâlâ doğru söyledi demektir.)

Sual:
(Kur’an okuyan bir çok kimse var ki, Kur’an-ı kerim onlara lanet eder) hadis-i şerifini âlimler nasıl açıklamıştır?
CEVAP
Muhyiddin-i Arabi hazretleri (Müsamere) adındaki kitabında buyuruyor ki:
Hazret-i Ebu Hüreyre’nin haber verdiği hadis-i şerifte, (Bir zaman gelir ki, müslümanlar birbirlerinden ayrılır, parçalanırlar. Şeriatı bırakıp, kendi düşüncelerine, görüşlerine uyarlar. Kur’an-ı kerimi mizmarlardan, yani çalgılardan, şarkı gibi okurlar. Allah için değil, keyf için okurlar. Böyle okuyanlara ve dinleyenlere hiç sevap verilmez. Allahü teâlâ bunlara lanet eder. Azap verir!) buyuruldu. Başka bir hadis-i şerifte, (Kur’an-ı kerimi Arap şivesi ile, onların sesi ile okuyun! Fasıklar, şarkıcılar gibi okumayın!) buyuruldu.

Başka bir hadis-i şerifte, (Kur’an-ı kerim, okuyanlarına, ya şefaat edecek veya düşman olacaktır) buyuruldu. (Müslim)

Demek ki, Kur’an-ı kerim, Allah rızası için, dinimizin bildirdiği şekilde okuyana şefaat edecek, şarkıcılar gibi okuyana düşman olacak, ona lanet edecektir. (Şir’a)

Sual: Başı ve kolları açık, Kur’an-ı kerim okumak caiz midir?
CEVAP
Erkeğin başı ve kolları açık okuması tenzihen; kadının ise, tahrimen mekruhtur.

Sual: Vasıta sürerken direksiyon başında ezberden Kur’an okumak caiz mi?
CEVAP
Çok iyi olur.

Sual:
İdrarlı yatalak hastanın yanında Yasin-i şerif okumak caiz mi?
CEVAP
Evet.

Sual: Kur’an okumasını bilmiyorum. Bir hocaya Yasin okutup teybe aldım. Bu teybi babamın kabrine götürüp açıyorum. Teypten okunan Yasini babama dinletmekle, kendim okumam arasında fark var mı?
CEVAP
Çok fark vardır. Teypten okunan Kur’an-ı kerimin, Yasin-i şerifin ölüye faydası olmaz. (M.Erbea)

Sual:
Namaz kılınan bir evde hiç Kur’an okunmasa, yani Kur’an okumayı bilen hiç kimse olmasa günah olur mu?
CEVAP
Bir evde namaz kılan varsa, o evde Kur’an-ı kerim okunuyor demektir. Ezbere okununca da Kur’an-ı kerim okunmuş olur. Bir evde ezbere de Kur’an-ı kerim okunmuyorsa, o ev kabir gibidir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Evlerinizde Kur’an okumayı artırın! Kur’an okunmayan evin hayrı azalır, şerri çoğalır, o ev halkına darlık gelir.) [Dare kutni]

Sual:
Muayyen özrü zuhur eden kadın, evde kocasının, oğlunun veya kızının okuduğu Kur’an-ı kerimi, mukabeleyi dinleyebilir mi?
CEVAP
Kur’an-ı kerime dokunmamak şartı ile mukabele dinlemekte mahzur yoktur. Ancak özürlü kadın, mukabele dinlemek için camiye gidemez. Camiye girmesi haram olur. Hatta camiye abdestsiz de girilmez.
(Mevkufat)

(Evde mukabele okumanın sevabı olmaz) diyenler, dinimize iftira ediyorlar. Kadınların camiye gitmeyip, evde, kadın bir hocanın okuyacağı mukabeleyi dinlemeleri çok sevap olur.

Sual:
Başı açık Kur’an okuyabilir miyim?
CEVAP
Kadının başı açık Kur’an okuması mekruhtur.

Sual:
Evde hanım, geniş erkek pijaması giyili olduğu halde Kur’an-ı kerimi okuyabilir mi?
CEVAP
Okuyabilir.

Sual:
Kur’an-ı kerim, iş yapanların yanında okunur mu?
CEVAP
Açıktan okunmaz. Onlar duymayacak kadar yavaşça okunur.

Sual:
Camide Kur’an okunurken isteyen çıkıp gidebilir mi?
CEVAP
Çıkıp gidebilir, orada duruyorsa dinlemesi gerekir.

Sual:
Teypten, banttan, radyodan okunan Kur’an-ı kerimi dinlemek, tekrar etmek günah mıdır? Yoksa iş yaparken mi dinlemek uygun değildir?
CEVAP
İş yaparken dinlemek uygun olmaz. İş yapmazken dinlenir, tekrar etmekte de mahzur yoktur, öğrenmek için de dinlemekte mahzur yoktur.

Sual:
CD’den Kur’an dinlemek caiz mi? Dinlemekle hatim olur mu?
CEVAP
Öğrenmek niyetiyle dinlenir. Dinlemekle hatim olmaz.

Sual: (Tefekkürsüz Kur’an okumakta hayır yoktur) sözü âyet midir, kudsi hadis midir?
CEVAP
Âyet de hadis de değildir.

Sual: Kur’an-ı kerim okurken, bağdaş kurup okumak edebe aykırı mıdır?
CEVAP
Evet aykırıdır. Fakat yorulunca bağdaş kurmakta mahzur yoktur.

Sual: Kasetten Yasin-i şerif takip edilir mi?
CEVAP
Öğrenmek için dinlenir. İbadet için olmaz. Cenaze kaldırılmadan önce yanında Kur’an okunur mu?
CEVAP
Cenazenin karşısında okunur.
Hasta yanında Yasin suresini okumak mühim sünnettir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Yanında Yasin-i şerif okunan hasta, suya doymuş olarak vefat eder ve doymuş olarak kabre girer.) Yani, can vermenin hasıl edeceği susuzluğu duymaz. Yasin-i şerifte, kıyamette olan şeyler, dünyanın geçici olduğu, Cennet nimetleri ve Cehennemdeki azaplar bildirildiğinden, hasta yanında okununca, iman ile gitmeye sebep olan şeyleri işitmiş olur. (Rad) suresini okumak, ruhun çıkmasını kolaylaştırır. İnsan ölünce, Hanefi’de necs olur. Kur’an-ı kerim, yanında değil, karşısında ve sessiz okunabilir. Diğer üç mezhebe göre necs olmaz.

Sual:

Sual: Ölü yıkanmadan yanında Kur’an-ı kerim okumanın mekruh olduğu söylenmektedir. Doğru mudur?
CEVAP
Ölü yıkanmadan önce, yanında Kur’an-ı kerim okumaya mekruh diyen âlimler var ise de, ölünün üzeri örtülü iken ve yatağına bitişik olmayarak, sessiz okumak caizdir.
(Redd-ül Muhtar)

Sual: Kabristanda Kur’an okumak caiz midir?
CEVAP
Evet, sünnettir. (Halebi-yi kebir)

Sual:
Yasin’de Selamün…. diye başlayan âyeti üç kere okumak mı lazım?
CEVAP
Öyle bir şey yok, okunması da günah olmaz. Okumak lazım diyerek okumak bid’at olur.

Sual:
Sure ve âyet okurken euzü besmele okunur mu?
CEVAP
Sure okurken, euzü ve besmele okunur. Âyet-i kerime okurken, âlimlerin çoğuna göre, yalnız euzü okunur, besmele okunmaz. Mesela Âyet-el kürsi, Amenerresulü, Hüvallahüllezi gibi âyetleri okurken besmele çekmek gerekmez. Sadece euzü okunur. Besmele de çekilirse mahzuru olmaz.

Sual: Sure veya âyet okurken euzü besmele çekmenin hükmü nedir?
CEVAP
Sure veya âyet okumaya başlarken euzü okumak vaciptir. Diğer surelere başlarken besmele okumak sünnettir.

Namaz içinde fatihadan önce besmele çekmek sünnet, namaz dışında fatiha okumaya başlarken besmele okumak vaciptir. Şafii mezhebinde ise her zaman fatiha okurken besmele çekmek farzdır.

Sual:
Otobüste, dolmuşta müzik çalınırken, sessizce Kur’anı yüzüne bakarak okumak günah mı?
CEVAP
Günah olmaz, sevap olur. Müziği işitmez olur. Ancak fasıklar yanında okuyup fitneye, alaya sebep olmamalıdır. Belediye otobüslerinde bazen görüyoruz, kötü kimselerin alaylı bakışlarına, hatta sataşmalarına sebep oluyorlar. Böyle alaya sebep olmak günahtır.

Sual: (Tefekkürsüz Kur’an okumakta hayır yoktur) sözü uygun mu?
CEVAP
Tefekkürsüz Kur’an sözü herkes için değildir. Arapçayı ve diğer İslami ilimleri bilen için doğrudur. Fakat Arapça bilmeyene Kur’an okuman faydasızdır demektir ki çok yanlış olur. Çünkü Allahü teâlâ, (Anlamadan da Kur’an okuyan benim rızama kavuşur) buyuruyor.

Sual:
Kur’an-ı kerim okurken, Tam İlmihal’deki ibni Kemal hazretlerinin duraklarını öğrendim. Buradaki med, sekte ne demektir?
CEVAP
Med uzatılacak demektir. Sekte durmak demektir, bir miktar durulur. Kur’an-ı kerim okunduktan sonra veya duanın akabinde el fatiha deniliyor. Burada okunan nedir?
CEVAP
Fatiha okunur. Fakat okumak şart değildir, okunursa iyi olur. Hatta salevat-ı şerife getirip okumak daha iyidir.

Sual:

Sual: Bazen mescitte Kur’an okuyorum. O sırada dışarıdan biri gelip selamün aleyküm diyor. Kur’anı okurken bölmek istemiyorum, içimden alsam selamı olur mu?
CEVAP
Kur’an okuyana selam verilmez. Almak zorunda değilsiniz.

Sual:
Evimizde Kur’an var ama okuyan yok. Sıkıntılarımızın bir sebebi de bu olabilir mi?
CEVAP
Her gün az da olsa, Kur’an-ı kerim okuyan biri olmalıdır! Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Kur’an okunmayan evin, hayrı azalır, şerri çoğalır, ev halkına darlık gelir.) [Dare Kutni]

Sual: Kur’an-ı kerimi okurken, sandalyede veya divanda oturarak okumak (ayakları aşağı sallayarak) edebe mugayir midir?
CEVAP
Edebe mugayir değildir, okunabilir.

Sual:
Kur’an okurken, dünya kelamı konuşup sonra okumaya başlarken Euzü çekmeden, sadece (Este’îzü billah) demek yeterli midir?
CEVAP
Evet, yeterli olur.

Sual:
Biri (Benim Mushafımı kimse okumasın) dese, onun Mushafından Kur’an okumak caiz mi?
CEVAP
Hayır.

Sual:
Kur’an kursunda herkes yüksek sesle okusa caiz olur mu?
CEVAP
Evet.

Sual:
Banttan dinlemekle hatim olur mu?
CEVAP
Olmaz.

Sual:
Mukabeleyi dinlemekle hatim sevabı olur mu?
CEVAP
Dinlemekle olmaz. Dinleme sevabına kavuşulur.

Sual:
Latin harfleriyle karışık elif ba ile Kur’an öğrenmek caiz mi?
CEVAP
Karışık olmayan ile hocadan öğrenmelidir!

Sual:
Gizli okurken de meddi lazım dört elif miktarı çekilir mi?
CEVAP
Evet.

Sual:
Elifba okurken kaf koyun başlı, elif direk gibi demek caiz mi?
CEVAP
Evet.

Sual:
Kur’an-ı kerim okuyanı güzel okuduğu için alkışlamak caiz mi?
CEVAP
Caizdir ve iyidir.

Sual:
Göz ile Kur’an okumak caiz mi?
CEVAP
Göz ile okunmaz. Bakma sevabına kavuşulur.

Sual:
Lafzatullah yerleri, kırmızı olan Mushafları okumak caiz mi?
CEVAP
Evet caizdir.

Sual:
Küçük mescitte rahlede Kur’an okuyan oluyor. Yanından geçince, rahle belden aşağı kalıyor. Günah olur mu?
CEVAP
Arada mesafe olunca veya gelip geçince günah olmaz.

Sual:
Tecvide uygun okumak için Mushafa işaret koymak caiz mi?
CEVAP
Evet.

Sual:
Kuleuzüleri çocuğa üflerken kendime de üflesem olur mu?
CEVAP
Ayrı ayrı okumak efdaldir.

Sual:
Sure-i Muhammedi okuyup bitirdikten sonra mı, Muhammed ismi geçince mi salevat getirmek lazımdır?
CEVAP
Bitirdikten sonra.

Sual:
Âyet-el-kürsiye Allahüla demek caiz mi?
CEVAP
Hayır.

Sual:
Kur’anın latin harfli yazılışını abdestsiz okumak caiz mi?
CEVAP
Abdestli okumak da caiz değildir.

Sual:
Sure-i Yusuftaki Teveffeni dua için Teveffena okunur mu?
CEVAP
Hayır.

Sual:
Komşunun okuduğu Kur’an-ı kerimi, bizim evden rahatça işitiyoruz. Helaya gitmemiz caiz mi?
CEVAP
Evet. Günahı yüksek sesle okuyanadır.

Sual:
Kur’an okunurken, farz-ı kifaye diye konuşuluyor. Caiz mi?
CEVAP
Günaha giriyorlar.

Sual:
Haşr suresinin sonu nereden başlar?
CEVAP
Hüvallahüllezi’den başlar. Lev enzelna’dan veya La yestevi’den okumak daha iyidir.

Sual:
Kur’an okumasını bilmeyen, sayfasını açıp baksa, sevap olur mu?
CEVAP
Kur’an okumasını bilmeyenin de, bereket için evde Mushaf bulundurması çok iyidir. Açıp sayfasına bakmak sevaptır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Beş şey ibadettir: Az yemek, camide oturmak, Kâbe’ye, Mushafa ve âlimin yüzüne bakmak.) [Deylemi]

Kur’an-ı kerimi öğrenmek zor değildir. Öğrenip okumak çok sevaptır. Hadis-i şerifte, (Ümmetimin yaptığı ibadetlerin en kıymetlisi, Kur’an-ı kerimi, Mushafa bakarak okumaktır) buyuruldu. (Şir’a)

Sual:
Almanya’daki camimizin imamı, her akşam Yasin okuyordu. O gidince, yerine gelen imam, (Yasin okumak bid’at) diyerek okumuyor. Yasin okumak bid’at mi?
CEVAP
Bid’at değildir. İmam, tembelliğinden okumamış olabilir. Her zaman Kur’an-ı kerim ve Yasin-i şerif okumak sevaptır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Geceleyin Yasin okuyan, affedilmiş olarak sabaha çıkar.) [Buhari]
(Her gece Yasin okumaya devam eden şehid olarak ölür.) [Taberani]

Yasin-i şerif okumak bu kadar faziletli olmasına rağmen, okuma mecburiyeti yoktur. İmam okumuyorsa, oku diye onu sıkıştırmak doğru olmaz.

Sual:
Hadis-i şerifte, (Sabah-akşam, Haşr suresinin son üç âyetini okuyan şehid olarak ölür) buyurulduğu için, sabah-akşam Haşr suresinin sonunu okuyorum. Camide kıldığım zaman imam okuyor, biz dinliyoruz. Ben okumasam, yine aynı sevaba kavuşur, şehid olarak ölür müyüm?
CEVAP
Kur’an-ı kerimi okumak sünnet, dinlemek farzdır. Dinleyen, okuyandan daha fazla sevap aldığı için, ayrıca okuması gerekmez. Her gece Amenerresulüyü okuyan da, imamdan dinlemişse, onun da okuması gerekmez.
(Şir’a)

Sual: Her gece Tebareke suresi ile, Amenerresulü okuyorum. Tebareke’yi ve Amenerresulü’yü yatsı namazında zammı sure olarak okuyan, aynı fazilete kavuşur mu?
CEVAP
Hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
(Namazda okunan Kur’an-ı kerim, namaz dışında okunan Kur’an-ı kerimden daha sevaptır.) [Cami’ussagir şerhi]

Zammı sure olarak okununca, aynı sevaba fazlasıyla kavuşulduğuna göre, namazda okumak daha sevaptır.

Sual:
Kuleuzüleri okuduktan sonra avuca üfleyip elleri vücuda sürmenin faydası var mı?
CEVAP
Resulullah efendimiz, bazı âyetleri okur mübarek avuçlarına üfler ve avuçları ile mübarek vücutlarını mesh ederlerdi. Birçok hastalık için iyidir

Sual:
İki kişinin sesli olarak, bir odada hatim okumaları caiz mi?
CEVAP
Şaşırtmak ihtimali olduğu için mekruh olur.

Sual:
Hatmi dinleyen, yavaşça kendi de okursa, hatim olur mu?
CEVAP
Evet.

Sual:
Her sayfa 2 kere okunup Kur’an hatmedilse, 2 hatim mi olur?
CEVAP
Evet.

Sual:
Hatimde bazıları İnşirah suresinden itibaren, bazıları da Duha suresinden itibaren Besmeleden önce Allahü ekber diyerek tekbir okuyorlar. Bunlar caiz mi, bid’at mi?
CEVAP
Caizdir, bid’at değildir. Hatta tekbir ile birlikte tehlil ve tahmid, yani Allahü ekber, La ilahe illallah vel hamdülillah demek de caizdir. (Sarih-in Nas)Sual: Ramazan ayında kendi ölülerimizin ruhuna hatim indirmeye başladım. Sonra da başka insanlar geldi aklıma ve Ramazanda tanıdıklarımızdan da ölen oldu. Okumaya başlarken onlara niyet etmemiştim. Şimdi başka mevtaları da hatmime ekleyebilir miyim?
CEVAP
Evet onlara da hatta Âdem aleyhisselamdan bugüne kadar gelen her müslümana hediye edebilirsiniz ve her birine bölünmeden aynısı gider.

Sual:
Biri (Okuduğun hatm-i tehlili ölmüş anama bağışla) dedi. Bağışladım. İki ay sonra başkasına da bağışlasam caiz olur mu?
CEVAP
Evet. Bütün müslümanlara da bağışlamak iyidir.

Sual:
Kur’anı hangi süre içinde hatmetmek lazım? Namaz kaza borçları olan için bu değişir mi?
CEVAP
Üç günden aşağı olmaz. Haftada bir olur, ayda bir olur, senede bir olur. Duruma göre olur. Kazası olan önce kazalarını ödemeye çalışmalıdır.

Sual:
Hatm-i şerif bitince Kur’an-ı kerimin sonundaki duayı hemen okuyup yeni bir hatme başlansa, sonrada camide topluca hatim duasına iştirak ettirilse uygun olur mu?
CEVAP
Hatim duası sonra da okunur. Hatim biter bitmez, hemen yeni bir hatme başlamak iyidir.


Sual: Toplu olarak hatim duası caiz mi?
CEVAP
Caizdir. Dua için toplanmak mekruhtur.

Sual:
Kur’an-ı kerimi hatmeden kimse, bilmeden bazı yerlerde mana değişecek şekilde yanlışlık yapmışsa, hatim sevabı alır mı?
CEVAP
Alamaz. Doğru okuduğu yerlerin sevabını alır.

Sual:
Hatim okununca ruhlarına hediye edilen kişilerin hepsine hatim sevabı hasıl oluyor. Buna göre tahsisin fazileti ne oluyor?
CEVAP
Peygamber efendimizin ruhuna göndermek duanın kabulü için şarttır. İsmen tahsis edilince, falanca tarafından gönderilmiştir diye mevtaya bildirilir. O da gönderene teveccüh eder. Gaflette değil ise ruhundan o anda istifade eder. Feyz alır. Diğerlerine sevap umumi olarak dağıtılır. Kimin gönderdiği bildirilmez.

Sual:
Ölen hocam, eshab-ı kiramın bazılarına dil uzatırdı. Okuduğum Kur’anın sevabını bağışlamam caiz mi?
CEVAP
Hayır. Kur’an-ı kerimde hepsinin Cennetlik olduğu bildiriliyor. Cennetlik kimseye sövülmez. Sövene de Kur’an okunmaz.

 

Sual: Kur’an-ı kerim hatim ettikten sonra nasıl bir dua yapılır?
CEVAP
Farklı bir dua yok. Ne dua biliniyorsa o okunur. Mushafların sonunda bulunan dua da okunabilir.

Sual:
Kur’an-ı kerimi üç günden önce hatmetmek caiz olmadığına göre, imam-ı a’zamın bir namazda hatmetmesinin sebebi nedir?
CEVAP
Caiz olmaz fetvası bizim gibi avam içindir.

Sual: Kur’an okurken, bütün gayretlerime rağmen, kelimeleri tam telaffuz edemiyorum. Kur’an okumam sahih oluyor mu? Okumaya devam etmem mi, yoksa bırakmam mı gerekir?
CEVAP
Cenab-ı Hak, hiç kimseye, gücünün üstünde bir şey yapmayı emretmez. Herkese yapabildiğinden sorar. Okuyabildiğiniz kadar devam etmeli. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Kur’an için vekil edilen bir melek, Arap olmadığı için, doğru okuyamayan kimsenin, hatasını düzeltir ve doğru olarak yükseltir.) [Şirazi]

Sual:
Yatakta, Kur’an okurken ayakları uzatmak caiz midir?
CEVAP
Yorgan altında ve bacaklar bitişik vaziyette saygılı bir vaziyette, ezberden okumak caizdir. Ayakları toplayarak okumak, daha uygun olur.

Sual:
Kur’an okurken parmağı tükürükle ıslayıp açmak caiz midir?
CEVAP
Evet.

Sual: Âyet veya sure okuduktan sonra, sadakallahülazîm demek şart mıdır?
CEVAP
Şart değildir. Unutulursa da, mahzuru olmaz. Söylemek iyi olur.

Sual: Bilgisayardan Kur’an-ı kerim okurken abdestli olmak gerekir mi?
CEVAP
Âyetlere hiç dokunulmadıkça, nereden olursa olsun, Kur’an-ı kerim okurken, abdestli olmak gerekmez. Fakat abdestli okumak iyi olur.

Sual: Kur’an okurken kaldığımız sayfaya takvim yaprağı koyabilir miyiz?
CEVAP
Yazısız sade kağıt koymalı.

Sual: Bir hadiste şöyle deniyor:
(Bir zaman gelecek, Kur’an çalgı aletlerinden okunacak.) [Tergib-üs-salat]
Burada, çalgı aletinden kasıt nedir? Radyo ve TV’den Kur’an dinlemek caiz değil mi?
CEVAP
Ses çıkaran her türlü alete mizmar [çalgı aleti] denir. (Müncid)Hoparlör de mizmardır. Radyo, TV ve bilgisayardan, öğrenmek niyetiyle Kur’an-ı kerim dinlenebilir. İbadet niyetiyle dinlemek caiz olmaz. Elmalı tefsirinde deniyor ki:

 

Hoparlörden çıkan sese kıraat değil, çınlamak, zırlamak denir. Buradan secde âyeti işitilse, tilavet secdesi yapmak gerekmez. (c.3 s.2361)

Fakat bu ses, Kur’an-ı kerimin aslı değil ise de, benzeridir. Buna da saygısızlık etmemelidir. Kapatılmıyorsa, saygı ile dinlemeli, başka bir iş ile meşgul olmamalıdır.

Sual:
Mülk suresinin son âyeti soru şeklinde olduğu için, bu sureyi okuyunca, Sadakallah-ül-azim denmez mi?
CEVAP
Elbette denir. Sadakallah-ül-azim demek, (Azim olan Allah doğru söyledi) demektir. Soru şekliyle de bildirse, Allahü teâlâ elbette doğru söyler.

Sual:
Bir kimse, Kur’anı baştan itibaren okusa, İhlâs suresine kadar gelse, son iki sureyi de bir başkasına okutsa, Kur’anı hatmetmiş olur mu?
CEVAP
Kur’an-ı kerimi Fatihadan başlayıp Fil veya İhlâs suresine kadar okuyup, sonra birkaç sureyi başkasına emredip okutsa, o da birinciye vekil olarak kalan sureleri okusa, hatmedilmiş olmaz. Hiçbiri hatim sevabına kavuşamaz. (Behcet-ül-fetava)

Sual: Mukabele olarak Kur’anı baştan sona dinlesek, hatmetmiş olur muyuz?
CEVAP
Kur’an-ı kerimi dinlemek, okumaktan daha çok sevabdır. Okumak sünnet, dinlemek farzdır. Fakat dinlemekle hatim olmaz. Mukabele dinlemek çok sevab olmasına rağmen, TV’den, radyodan veya kasetten dinlemenin hiç sevabı olmaz.
Yalnız öğrenmek niyetiyle dinlenebilir.

Sual:
Kur’an-ı kerim okumaya yeni başladım. Hangi Mushafı rahat okuyabilirim?
CEVAP
Ahmet Tevfik Tekbaş hattı Mushaflar kolay okunmaktadır. Hayrat vakfınınki de buna yakın sayılır. Bir de yeni çıkmış İpek yayınlarından yarı bilgisayar hatlı bir Mushaf var. Bunun görünüşü hat olarak göze hoş görünmüyorsa da, okunuşu çok kolaydır. Yeni başlayan herkes rahat okuyabilir. Bu Mushafın harfleri ve harekeleri daha büyük, durak ve kasırları dikkat çekici bir şekilde kırmızıdır. Harfler üst üste değil, yan yana dizilidir. Sayfaları tam dolu olup, kenarlarındaki boşluk azdır. Mushaf’ın rahle boyu, yazıları emsallerinden bir boy büyüktür. Bu Mushaf, İhlâs Marmara Evleri 2. kısımda İhlâs Vakfı temsilciliği kitabevinden de temin edilebilir.

Sual:
Arapça kursuna gidiyorum. Arapça kitaplarda, cümlelerin veya kelimelerin yanlarına yahut altlarına Latin harfleriyle anlamlarını yazmak caiz olur mu?
CEVAP
İslam harfleriyle diğer harfleri karışık yazmamalı. Oraya, numara veya başka bir işaret koyup, anlamlarını başka bir sayfaya yazmalı.

Sual:
Camide Kur’an okunurken, kıbleye mi, yoksa Kur’an okunan tarafa mı dönerek oturmak uygun olur?
CEVAP
İkisi de olur. Kur’an-ı kerim okunan tarafa dönmek efdaldir.

Sual: Kaplıcanın su dolu küvetinde, dizle göbek arası örtülü iken, tesbih çekmek ve ezberden Kur’an okumak caiz midir?
CEVAP: Erkeğin, o şekilde tesbih çekmesi caiz, Kur’an-ı kerim okuması, tenzihen, kadının, o vaziyette Kur’an okuması tahrimen mekruh olur.


İslamın şartlarından ilki kelime-i şahadettir. Bunu tastik etmeyen kimse müslüman değildir. Diğer şartlara gelince, iman etmiş bir müslüman namaz kılmazsa, oruç tutmazsa, imkanı olduğu halde zekat vermezse, hacca gitmezse müslümanlıktan çıkmaz, kafir olmaz, kafir denmez.
Ancak çok büyük bir eksikliktir. Yaratılma gayesine uygun düşmez, nankörlüğe, şükürsüzlüğe, boş ve faydasız olan şeylere, yasak ve haram olan şeylere sürüklenir. Elbetteki Allah’ın bizim yaptığımız ibadetlere kesinlikle ihtiyacı yoktur. Yapılan ibadetler, kişinin kendisine fayda veya zarar verir. Hele Namaz gibi çok büyük bir ibadetin noksanlığı insanı helâke sürükler. Nitekim imanın en büyük alameti kelime-i şahadetten sonra, NAMAZ’dır.

İSLAM VE DİN
 
FAYDALI LİNKLER
 
PEYGAMBERLER TARİHİ
 
www.dostyurdu.com

ein Bild

 
Bugün 2 ziyaretçi (3 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol